“Hollywood Ressamı” olarak tanınan, aslen İzmirli olan Metin Bereketli ile saygın bir ressama dönüşme serüvenini, Amerika’da yaşadığı zorlukları ve resimde önem verdiği figürleri keyifli bir sohbet ile konuştuk.

Metin Bereketli Los Angeles’ta yaşayan bir sanatçı. Yaşadığı ülkede Hollywood ressamı olarak da tanınıyor. Kendisi İzmirli... Çok genç denebilecek bir yaşta Amerika’ya gitmiş, gerek kişiliği gerek sanatıyla ulusal ve uluslararası alanda kendini kabul ettirmiş bir ressam. Ressam olma idealini gerçekleştirmek adına yabancı bir ülkede ayakta kalmak için birçok farklı iş kollarında çalışmış; birçok yardım amaçlı projede aktif rol almış, onlar yararına kişisel sergiler açarak tablolarıyla destek vermiş. Ulusal ve uluslararası alanda sayısız kişisel resim sergileri açmış. Resimleri uluslararası saygın dergilere kapak olmuş, gazetelere haber olmuş. Tabloları ABD’de birçok filmde, TV dizisi, talk show programlarında kullanılmış ve kullanılmakta. ABD yapımı birçok filmde, reklam filminde, tiyatro oyunlarında rol almış, ünlülerle oynamış. Dublör olmuş. Kişisel resim sergi açılışları ulaşılamaz gibi görünen dünya şöhretlerini bir araya getirebiliyor. Dünyaca ünlü şöhretlerle bir fotoğraf karesinde buluşmak bile sanırım bir özgeçmiş, bir altyapı gerektiriyor. Biz de bu röportajla belki o özgeçmişe ışık olmaya çalıştık. Bir de ben Metin Bereketli’nin Türkiye’de yeteri kadar tanındığını düşünmüyorum. Bu söyleşi de umarım buna bir vesile olur. 

KLASİK SORUNLARA KLASİK YANITLAR VARDIR YA: "RESME İLGİM ÇOCUKLUKTANDIR." , "RESİM HEP AKLIMDAYDI." GİBİ... NASIL BİR ÇOCUKTUNUZ?

Yaramaz demeyelim de belki enerjik bir çocuktum. Gördüğüm kâğıt sayfalarını, renkli boyaları, ağaç köklerini, kaya ve odun parçalarını çocukluk hayal gücümle bir sanat malzemesi gibi değerlendirerek sanat eserleri yaratırdım ve onları arkadaşlarıma, sevdiklerime hediye etmek beni mutlu ederdi. Çocukken bir şey yaparsınız, aileniz: “Aferin benim çocuğuma!” derler, alkışlarlar. O çocukluğumdaki alkışlar benim zorlu geçen Amerika dönemlerimde bir moral, teşvik ve direnç olmuştur.

AMERİKA'YA NE HAYALLERLE GİTTİNİZ?

Başarmak önemliydi ve ben inatçı bir karaktere sahiptim. Amerika’ya gitmeden evvel Ürdün’de bir Türk firmasında beş yıl elektrik teknisyeni olarak çalıştım. Bu süreçte Amerika’ya kısa süre de olsa bir turist vizesi aldım. İlk hayalim dil öğrenmekti; ülkemiz koşullarında, eğitim sisteminde bu çok zordu. Yurtdışına çıkmak da ekonomik güç gerektiriyordu. Burada yabancı dil eğitimi alarak ilk hayalimi gerçekleştirdim. Gezmek, görmek, farklı kültürlere sahip halklarla diyalog kurmak çocukluktan gelen hayalimdi. Gençlerin güzel hayallerine destek verilmesini düşünürüm. Bu yönde birçok organizasyonda tablolarımla katkı sunmayı amaçladım.

FİLMİ BAŞA SARALIM. ELİNİZDE BİR BAVUL AMERİKA'YA İNDİNİZ. İLK YILLARINIZ...

Kısa bir sürede İngilizcemi ilerletmek için çok yoğun bir çaba harcadım. Gece üçlere kadar yazarak İngilizce çalışırdım. Dilimin yeterli bir seviyeye geldiğini düşündüğümde iş aramaya başladım. Önce bir hamburgercide iş buldum, sonra bir ayakkabı boyacısı sandığı satın aldım. Bir süre sonra Houston Üniversitesi’nde Türkçe bilen iki arkadaşla tanışmıştım. Bana eski model bir araba sattılar. Bir pizza dükkânında servis yapma hayalim bu araba nedeniyle iki ay sürdü. Sattıkları arabanın motoru patladı çünkü motorun içine geçici olarak yağ sızıntısını durduran kimyasal maddeler koymuşlardı. Biriktirdiğim son paramı da onlara kaptırmış oldum. Kendilerine gittiğimde bana şunu söylediler: “Amerika’ya hoş geldin.” Çok acı bir tecrübeydi. Bir süre sonra Coralco Film Stüdyoları’nda elektrik teknisyenliği işini kaptım. Bir de Wilmington, North Carolina’da Caffe Phoenix adlı film sektöründe çalışanların gittiği şirin bir lokanta vardı. Amerikalı, Avrupalı ressamlar bu bölgede sergiler açarlardı. İşsiz kaldığım dönemlerde vakit buldukça ben de bu restorana giderdim. Bir gün bir an çocukluğuma gittim. Çocukken yapabildiklerimi Amerika’da yapabilir miyim diye düşündüm, resme heveslenmiştim. En ucuzundan gereken malzemeleri aldım. 3 – 4 ay bazen sabahlara dek süren yoğun bir çalışma temposuna girdim. Tablolarımı ilk bu restoranın müdürüne gösterdim, beğenmişti. Tüm tablolarımı çerçeveletti. Bu ilk sergimi açabilmek için büyük bir destekti. Bir de Amerikalı müzisyen/aktör bir arkadaşım, rahmetli Nicky Hammerhead vardı. Beni cesaretlendirerek Los Angeles’a gitmemi önermişti. 6 ay sonra tablolarımla birlikte Los Angeles’taydım. Bu her şeye yeniden başlamak demekti. Küçük arabamla kuryecilik yapmaya başladım. Bu arada üzerinde kendi orijinal tablolarımın olduğu kartpostallar, takvimler yapıyor; adreslerine gittiğim müşterilere imzalı olarak hediye ediyordum. Bir gün inanılmaz heyecan verici bir mesaj geldi: Santa Monica, California’nın prestijli “Artifact“ sanat galerisinin sahibi resimlerimi görmek istiyordu. Kuryelik yaparken dağıtmış olduğum imzalı kartpostallardan bir tanesi isminin verilmesini istemeyen önemli bir Hollywood film yapımcısının eline geçmiş ve kendisinin galeri sahibine tavsiyesi de benim bu galeri sahibi ile tanışmama vesile olmuştu.

Evrensel bir mesaj verme kaygısı da taşıyan Metin Bereketli resimlerinde kuşlar önemli bir figür ve sıkça karşımıza çıkıyor. Resmetme ve anlatım olanağı olarak neden kuşlar?
Çocukluğumdan beri denizin güzelliğine hayran biriyim. Denize yakın yaşam ve orada yasayan kuşlar hayatıma büyük bir renk ve zevk vermiştir. Bazı tablolarımda kuşların özgür uçuşlarını kullandım; çünkü onlar özgürlüğün ruhunu taşıyorlar.

Farklı bir bakış, üslup ve teknikle dünya şehirlerini resmettiniz. Serideki resimler mercek altı resimler. Nokta dokunuşları, inceliği, detayları görmek büyüteç gerektiriyor. Tabloların ortaya çıkmasındaki zahmetli çalışma sürecinden söz eder misiniz?
Dünya halklarının birbirleri ile güzel iletişim kurabilmelerini arzuladığım için bu tablolara çok özen gösterdim. Büyüteç kullanarak on binlerce ince fırça izi bıraktım. Amacım şehirlerindeki kültürlere vermiş olduğum sevgi ve saygıdır. 

SON OLARAK HAYATA VE GELECEĞE DAİR PROJELERİNİZ...

Sanatsal projelerim tekrar Amerika’ya dönüşüm ile başlayacaktır. İzmir ve İstanbul’daki güzel anılarımın tablolarıma yansıyacağını şimdiden hissediyorum. 

RÖPORTAJ: RECEP SÜĞLÜN

Editör: MURAT ÖZER