Hayatının dönüm noktasını, okulun tiyatro kulübüne Cinderella’nın eğlenceli bir versiyonunu yazıp oynadığı zaman olarak tanımlayan Deren Talu, modelliğin ardından oyunculuk eğitimleri alarak bu alana yöneliyor. “Son Kale Hacıbey” ve “Akıncı” gibi projelerde izlediğimiz güzel oyuncu; bilinmeyen yönlerini ve hayattaki misyonunu MAG nisan sayısında anlattı.
“Çoğu insanın bilmediği yönlerimden biri, kitap kurdu olmam.” diyerek bilinmeyen yönlerini paylaşan Deren Talu “Edebiyata tutkum var. Geçen sene yetmiş altı tane kitap okudum. Rus edebiyatı klasiklerini okumayı çok seviyorum ve İngilizce okuyorum. Geçen sene içinde War and Peace, The Master and Margarita ve Crime and Punishment’i okudum. Favorim, Dostoyevski’nin Crime and Punishment’i (Suç ve Ceza). Ana karakterin suçluluk ve delirme arasında gidip gelen psikolojisini okumak beni çok etkiledi. Türkçe okumayı da seviyorum. Zülfü Livaneli’nin Serenad’ı ve Elif Şafak’ın On Dakika Otuz Sekiz Saniye’si çok beğendiğim kitaplardan. Bu alanda bir şeyler yapmayı çok isterim.” açıklamasında bulundu.
Medyada zaman zaman hakkında çıkan haberlere dair de konuşan Deren Talu “Günümüzdeki bu dönemde sosyal medya aracılığıyla bizi eleştirenleri umursamamamız gerekiyor, aynı şekilde övgünün de çok hoşumuza gitmemesi gerekiyor bence. Herkes hayata kendi penceresinden bakıp ona göre yorum yazıyor. İnsanın yazdığı yorum zaten aslında kendiyle ilgili oluyor. Ben kendimi geliştirmeye ve kendimin en iyi versiyonu olabilmeye odaklanıyorum.” diye konuştu.
Aşk hakkındaki düşüncelerini de paylaşan Talu “Aşk çok güzel bir duygu. Âşık olmayı seviyorum. Aşk bir insanın yanında duvarlarınızı yere indirip tamamen kendiniz olabilmektir bence ve tabii o insanın da aynı şekilde. Aşk savunmasız olmaktır.” açıklamasında bulundu.
DEREN TALU: “BÜYÜK DEDEM RECAİZADE MAHMUT EKREM’İN DÖNEMİNDE YAŞASAYDIM İLHAM PERİSİ OLURDUM”
Büyük dedesi Recaizade Mahmut Ekrem ile ilgili de konuşan Talu “Büyük dedem bugün yaşasaydı kesinlikle Instagram’da olmayı reddederdi! Orayı ve oradaki insanları çok sahte görürdü muhtemelen. Ben büyük dedemin zamanında yaşasaydım kesinlikle edebiyat salonunun ilham perisi olurdum diye düşünüyorum. Kreatif ve yaratıcı alanlara ilgim var.” dedi.
BAŞARILI, GÜZEL VE ÇEKİCİ: DEREN TALU
Hiç bilinmeyen yönleri ile Deren Talu’yu nasıl anlatırsınız?
Çoğu insanın bilmediği yönlerimden biri, kitap kurdu olmam. Edebiyata tutkum var. Geçen sene yetmiş altı tane kitap okudum. Rus edebiyatı klasiklerini okumayı çok seviyorum ve İngilizce okuyorum. Geçen sene içinde War and Peace, The Master and Margarita ve Crime and Punishment’i okudum. Favorim, Dostoyevski’nin Crime and Punishment’i (Suç ve Ceza). Ana karakterin suçluluk ve delirme arasında gidip gelen psikolojisini okumak beni çok etkiledi. Türkçe okumayı da seviyorum. Zülfü Livaneli’nin Serenad’ı ve Elif Şafak’ın On Dakika Otuz Sekiz Saniye’si çok beğendiğim kitaplardan. Bu alanda bir şeyler yapmayı çok isterim.
Küçük yaşlardan beri, ünlü bir annenin kızı olarak hep ekran önündeydiniz. Bu durum yaş almanızda sizi nasıl etkiledi?
Kamera önünde büyüdüm diyebilirim. Bu durumun daha çok avantajı oldu benim için. Yaptığım meslek göz önünde olmayı gerektiren bir meslek, bu yüzden bu açıdan faydalı oldu; ama aynı zamanda büyürken bütün yaptığınız hareketler göz önünde oluyor ve büyütülebiliyor. Bu açıdan, küçük bir dezavantajdan da söz edilebilir. Bu durum beni eleştirilere karşı daha tepkisiz bir hâle getirdi. Bunun da olumlu bir şey olduğunu düşünüyorum.
Hollywood’la ilgili hayalleriniz var mı? Amerika’daki deneyimlerinizden ve aldığınız eğitimlerden biraz bahseder misiniz?
On iki on üç yaşlarımda Robert College’ın yaz kampına gitmiştim. Orada arkadaşlarım tiyatro kulübüne katılmak istiyor diye ben de denemeye karar verdim. Cinderella’nın komik bir versiyonunu yazdık hep beraber ve Cinderella’yı ben oynadım. O gün bugündür oyunculuk yapmaya bayılıyorum. İnsanları güldürmek de çok hoşuma gidiyor. Bu aslında çok bilinmeyen bir tarafım. Daha sonra New York’ta SOCAPA (School of Cinema and Dramatic Arts)’da kamera önü oyunculuk programına ve Columbia Üniversitesi’nde tiyatro programına katıldım. Kamera önü oyunculuk yapmak istediğime karar verdim; ama tiyatronun da yeri benim için her zaman çok özel. Türkiye’de de BT Müzikevi’nden hem oyunculuk hem şan dersleri aldım. Müzikallere de ayrı bir düşkünlüğüm var. Özellikle Les Miserables, Notre Dame de Paris ve Aida’yı çok seviyorum. Son olarak üniversite için Los Angeles’a gittim. Burada Santa Monica College’e gittim, bir yandan Eric Morris’ten dersler aldım. Bu, bir oyuncu olarak benim için inanılmaz bir deneyimdi. Eric Morris metodu kendi hayatınızda yaşadığınız duyguları oynadığınız karaktere aktarmak için mükemmel bir metot.
Modellik sonrası oyunculuk serüveniniz nasıl başladı? Kamera önüne ilk geçtiğiniz günü hatırlıyor musunuz?
İlk filmim “Son Kale Hacıbey”de Fatma’yı canlandırdım. Filmi bir buçuk ayda Odessa’da çektik. Benim için çok heyecan verici, güzel bir deneyimdi. Yurdaer Okur gibi usta bir oyuncuyla çalışma fırsatım oldu. Filmin çoğunda Ukraynaca konuştuğum için neler yapabileceğimi gördüm ve kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Aynı zamanda at binmeyi ve kılıç kullanmayı öğrendim. Benim için pek çok “ilk”in olduğu inanılmaz bir projeydi.
“Bu rol tam bana göre” dediğiniz bir karakter var mı ya da ekran önünde şu karakteri canlandırmak isterim dediğiniz bir rol?
Notre Dame’ın Kamburu çekilse Esmeralda karakterine hayat vermek isterdim ya da “Les Miserables”te Fantine. Sylvia Plath’in hayatı çekilse, bu da çok oynamak istediğim bir rol olurdu. O kadar çok var ki…
Anneniz Defne Samyeli güçlü bir figür. Bu durum hayatınızı nasıl etkiledi? Avantajları ve dezavantajları nelerdi?
Hayatta en yakın olduğum insan. Önemli kararlar alırken ona danışırım. Çok sevecen, akıllı, mükemmel bir anne. Onunla her şeyi beraber yapmayı çok seviyorum. Bir sürü avantajı var, dezavantajı yok.
Sosyal medyada stilinizle de çok beğeniliyorsunuz. Bu ilgiyi yönlendirme şekliniz bilinçli mi, yoksa tamamen içinizden geldiği gibi mi?
İçimden geldiği gibi. Kendimi günlük hayatımda minimalizm akımına daha yakın hissediyorum. Basic beyaz tişörtler, croplar, deri ceketler, kotlar giymeyi seviyorum. Trend ve vintage parçalarla kombinlerimi tamamlıyorum. Kimi zaman rock tarz da hoşuma gidiyor. Özel günlerde ve bir ödül törenine katıldığımda ise daha iddialı kıyafetler, elbiseler giymek hoşuma gidiyor. Ayrıca 90’ların stiline bayılıyorum. Çok cool ve dinamik. Kendi stilimde de 90’lardaki süper modellerden ilham alıyorum. Gisele Bundchen ve Shalom Harlow’u çok beğeniyorum.
Medyada zaman zaman hakkınızda çıkan haberler sizi nasıl etkiliyor?
Günümüzdeki bu dönemde sosyal medya aracılığıyla bizi eleştirenleri umursamamamız gerekiyor, aynı şekilde övgünün de çok hoşumuza gitmemesi gerekiyor bence. Herkes hayata kendi penceresinden bakıp ona göre yorum yazıyor. İnsanın yazdığı yorum zaten aslında kendiyle ilgili oluyor. Ben kendimi geliştirmeye ve kendimin en iyi versiyonu olabilmeye odaklanıyorum.
DEREN TALU
Hayatınızda dönüm noktası olan bir anı bizimle paylaşır mısınız?
Hayatımda dönüm noktası, oyunculuğa başladığım gün. Daha önce de bahsettiğim gibi Cinderella oyununu oynadığım gün.
Kendinizi en çok ne zaman güçlü, ne zaman kırılgan hissediyorsunuz?
Kendimi en güçlü, çalıştığım zaman hissediyorum. Çalıştığımda elimden gelenin yüzde yüzünü vermeye çalışıyorum. İşimi severek yapıyorum. Bu yüzden bu duruşumun hep faydasını gördüm.
Bir günlüğüne başka bir ünlüyle yer değiştirecek olsanız, kimi seçerdiniz?
Eski Mısır’a çok ilgim var. Küçükken arkeolog olmak istiyordum. Nefertiti’yle yer değiştirmek isterdim, zamanda geri gidip bir günlüğüne. Eski Mısır’ı görebilmek isterdim.
"AŞK SAVUNMASIZ OLMAKTIR"
Biraz da aşktan bahsedecek olursak… Aşk, Deren Talu için ne ifade ediyor?
Aşk çok güzel bir duygu. Âşık olmayı seviyorum. Aşk bir insanın yanında duvarlarınızı yere indirip tamamen kendiniz olabilmektir bence ve tabii o insanın da aynı şekilde. Aşk savunmasız olmaktır.
Sizi bir ilişkide en çok etkileyen şey nedir?
Beni bir ilişkide en çok etkileyen şeyler; zekâ, espri anlayışı, kibarlık ve uyumdur.
Bu zamana kadar aldığınız en farklı iltifat neydi?
Üst bacağımın çok uzun olması (femur kemiğimin). Spor salonunda bir spor hocasından almıştım bu iltifatı!
Recaizade Mahmut Ekrem’in torunu olmak... Sizce bugün yaşasaydı Instagram’da mı olurdu, yoksa hâlâ Tanzimat’la mı uğraşırdı?
Bugün yaşasaydı kesinlikle Instagram’da olmayı reddederdi! Orayı ve oradaki insanları çok sahte görürdü muhtemelen.
Dedenizin döneminde yaşasaydınız, nasıl biri olurdunuz? Mürebbiye mi, edebiyat salonunun ilham perisi mi?
Büyük dedemin zamanında yaşasaydım kesinlikle edebiyat salonunun ilham perisi olurdum diye düşünüyorum. Kreatif ve yaratıcı alanlara ilgim var.
On yıl sonraki Deren Talu’yu nerede ve nasıl hayal ediyorsunuz?
Akışta kalmayı seviyorum. On yıl sonrasını planlamayı ya da düşünmeyi pek sevmiyorum. Son dönemlerde kurduğum hayaller kendimi her alanda geliştirmekle ilgili. Hem daha sağlıklı olmak hem kariyer anlamında kendimi geliştirmek hem de daha çok kendime zaman ayırmak ve yeni hobiler edinmek.
Genç kadınlara ilham olabilecek bir mesaj vermek isteseniz bu ne olurdu?
Kendi değerinizin farkında olun, kendinize güvenin.
KOORDİNASYON: MELTEM ERCAN RÖPORTAJ: DİLARA YURTSEVEN
FOTOĞRAF: ÇAĞRI ÜSTÜN STYLING: SEVDA KANALCI SAÇ-MAKYAJ : MERİÇ KANCA