Bir zamanlar Nişantaşı… Şehzadelerin, prenslerin ve prenseslerin, vezirlerin, paşaların konakları ile doluydu.  1860-70’li yıllardan itibaren konaklar ve saraylar semti olan Nişantaşı’da kimler yoktu ki… 

Sultan Abdülhamit’in 17 yıl baş katipliğini yapan Süreyya Paşa, Tunuslu Hayrettin Paşa, Kıbrıslı Kamil Paşa, Küçük Sait Paşa, Mabeyinci Nişli Mahmut Bey, Musika-i Hümayun Necip Paşa, Sadrazam Cevat Paşa, Prens Yusuf İzzettin Efendi, Paris Sefiri Salih Münir Paşa, Tophane Müşiri Zeki Paşa, Karagözcü Arif Bey, Necmettin Molla, Giritli Rum Tüccar Marko Paşa…. Nişantaşı’nın hikayesi, Abdülmecid’in Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile başlar ve 1853-54 yıllarında bugün Teşvikiye Caddesi ile Valikonağı Caddesi’nin kesiştiği noktaya dikilen taşın üzerine; “Eser-i Avatıf-ı Mecidiye Mahalle-i Cedide-i Teşvikiye” yani  “Abdülmecid’in iyiliklerinin eseri olan yeni Teşvikiye mahallesi” yazılması ile yerleşim merkezi olduğu tasrih edilir.  1860-70’li yıllardan itibaren gelişen ve Abdülmecid’in ölümünden sonra 1870’lerde imara açılan Nişantaşı artık seçkinler mahallesi olarak, varlıklı insanlar, sadrazamlar, seraskerler, kaptan-ı deryalar, vezirlerin konakları ile dolar. Bölgeye ilgi artınca da 1883 nüfus sayımında bir mahalle olarak resmen tescil edilir. Semte 1912 de Balkan Harbi’nden sonra Selanik’ten göç eden ailelerin yerleşmeye başlaması ile  okullar çoğalır, geniş bahçeli konakların yerini yavaş yavaş 1930’lu yılların mimari stilinde yeni apartmanlar almaya başlar.

Fakat 1942 yılında dönemin hükümeti tarafından yürürlüğe konulan “Varlık Vergisi” ile Levanten, Ermeni, Yahudi ve Rum vatandaşların bir kısmı, pek çok tüccar, dükkân ve restoran sahibi ve sanatçılar semtten ayrılır.

Nişantaşı; II. Dünya Savaşı’na kadar, sokaklarında çok az sayıda dükkanın bulunduğu, Avrupa kentlerinde “residentiel” diye adlandırılan gösterişli, görkemli yapılardan oluşan seçkinler semtidir.

Savaş bitince ise şıklık ve güzelliğin 1950’lerde yeni tutku olması tüketimde gözle görülür değişim ile alafranga diye nitelendirilen hayat tarzı benimsenir. Tek partili dönem biterken, iç göçle beraber zenginleşen şehrin nüfusu  1950’nin başında 980 bin iken, 1955’te 1 milyonun üzerine çıkar. Bu nüfus artışı altyapı sorunlarını da beraberinde getirir.

 Nişantaşı da bu hızlı dönüşümden nasibini alır ve 1930’ların ahşap konaklarının yerini art nouveau, art deco ve modernist apartmanlar almaya başlar.

Türkiye’de gerçek anlamda apartmanlaşma 1962 yılında çıkartılan Kat Mülkiyeti Kanunu ile başladığından, o yıllarda herhangi bir arsa üzerine inşâ edilen bir binanın mülkiyeti tek kişiye, diğer bir deyişle apartmanlar tek kişi tarafından yaptırılmaktadır ve tüm daireler de o kişiye aittir.

Maddî durumu iyi olan vatandaşların maddî imkânları dâhilinde İstanbul’da modernleşmeyi başlattığı söylenebilir. 

Bu kişilerin isteklerine göre şekillenen ve geleneksel evlerden kolaylıkla ayırt edilebilen bu konutlar, bitişik nizam apartmanlar halinde hızlı kentleşme sürecine girmesi ile 70’li yıllarda mimarsız betonlaşma genellikle asansörsüz binalar halinde gelişi güzel artar.

80’lerden sonra liberalizm, 90’lar ve 2000’ler boyunca süren küreselleşme ile ivme kazanan kentleşme değerleri ve rant, semtin merkezi konumu ve mutenalaşan yaşam tarzı bölgede fiyatların artmasını ve kapitalizmin tüketim kültürünü beraberinde getirir. 

Artık, semt ne nüfusu ne de yaşam şekli olarak eski sakinlerin düzeninde değildir.Mahalle kültürünün parçası tamirci, fırın, manav, eskici dükkanlarının yerini kaldırımları işgal eden kafe, bar, restoranlar almıştır.

Toplumları birbirinden ayıran özellik olarak kültürün aktarılamaması, yaşanan kaçınılmaz erezyon, yozlaşmayı ve alt kültürlerin oluşumunu da beraberinde getirir.

Bugün eski Nişantaşılılar, Teşvikiyeliler; dönemin toplumsal yapısı içerisindeki yaşam biçiminde; sosyal, kültürel ve teknik dönüşümlerin, apartman hayatı ve hızlı kentleşme sonucunda kent kültürünün özümsenemeyişinin, kente tutunmak için verilen mücadelenin, karmaşanın içerisinde giderek azınlık haline geliyor ve yabancılaşma hissi ile kabuğuna çekiliyor.  

SİBEL AKAN - 13.03.2019

Editör: MURAT ÖZER